top of page

Devletin Kökeni: Sınırlama Teorisi


Devletin kökenine ilişkin çok sayıda teori ortaya atılmıştır ancak bütün teoriler temelde ikiye ayrılabilir: gönüllülüğe dayanan teoriler ve cebire dayanan teoriler. İlk türden teoriler devletin ortaya çıkışını tarihin belli bir noktasında küçük gruplar halinde yaşayan insanların diğer gruplarla birleşerek daha büyük bir politik birim oluşturmak için gönüllü olarak kendi egemenliklerinden vazgeçmeleriyle açıklar. Bu türden teorilerin en meşhurların biri adı sıklıkla Rousseau ile birlikte anılan toplum sözleşmesi teorisidir. Bugün insanların böyle bir sözleşmede bulunmadıklarını biliyoruz. En kayda değer gönüllülüğe dayanan teorilerden biri ise hidrolik hipotezidir. Hidrolik hipotezine göre devletin kökeni kurak ve yarı kurak bölgelerde yaşayan köylülerin geniş çaplı sulama sistemleri kurmanın herkesin çıkarına olacağını görmeleriyle egemenliklerinden vazgeçip geniş çaplı sulama sistemlerini kuracak bir organizasyon oluşturmalarıdır. Sulama sisteminin yönetimini üstlenenler zaman içinde devleti meydana getirirler. Gönüllülüğe dayanan her teorinin kendine has zayıflıkları olsa da, Robert Carneiro, gönüllülüğe dayanan bütün teorilerin ortak bir zayıf noktası olduğunu iddia eder: “ağır basan dış zorlamanın yokluğunda otonom politik birimlerin kendi egemenliklerinden vazgeçmekteki acizliği.”


Cebire dayanan teoriler devletin ortaya çıkışını savaşla açıklar. Bunlar arasında en bilinenlerden biri Franz Oppenheimer’ın teorisidir. Buna göre, devlet, disiplinsiz, savaş becerileri zayıf ve toprağa bağlı yaşayan çiftçilerin, savaşçı göçebe çobanlar tarafından fethedilmesi ve haraca bağlanmasından ortaya çıkmıştır. Cebire dayanan farklı teorilerin kendine özgü bazı sorunları olsa da, devletin kökenini savaşa dayandırmakla hepsi yerinde davranırlar.


Savaş devletin ortaya çıkışında asıl faktör olsa da tek faktör değildir. Devlet ortaya çıkmadan önce de insanlar arasında savaşlar oluyordu. Dolayısıyla, savaş devletin ortaya çıkışı için yeterli değil sadece gerkeli koşuldur. Aydınlatmamız gereken şey savaşın hangi şartlar altında devletin oluşumuna yol açtığıdır.

 

Çevresel Sınırlama


Sınırlama teorisinin ilk bileşeni sınırlandırılmış tarımsal arazidir. Dünya’da devletlerin doğal bir şekilde ortaya çıktığı neredeyse bütün yerler dağlar, çöller, denizler gibi yeryüzü şekilleri ya da coğrafi özellikler tarafından sınırlanmıştır. Örneğin Nil Nehri’nin çevresinde tarım arazileri çöllerle çevrilidir. Buna karşın geniş ormanlarla kaplı Amazon havzası sınırsız tarımsal arazi sunar.


Çevresel bariyerle sınırlanmış bir bölgede insan nüfusu artmaya başladığında, çevresel sınırlama tarım arazilerinin genişletilmesini ve insanların başka bölgelere kaçmasını engeller. Dolayısıyla artan nüfus tarafından uygulanan nüfus baskısı hafifletilemez.


Artan nüfus baskısının bir sonucu bölgedeki köylerin giderek daha kıt hale gelen tarım arazileri için verdikleri savaşın şiddetlenmesidir. Nüfus baskısının nihai sonucu ise şefliklerin ve sonra da devletlerin ortaya çıkışıdır. Bu nüfus baskısı kendini hissettirmeden önce savaşların olmadığı anlamana gelmez. Savaşlar, intikam almak ya da kadınları kaçırmak gibi motivasyonlarla yapılıyordu. Nüfus baskısı savaşların arkasındaki motivasyonu, ekonomik sebeplere kaydırır. Coğrafi olarak sınırlanmış ve nüfus baskısının yoğunlaştığı bölgede savaşı kaybeden köylerin kaçma şansı yoktur. Kaybeden köyler, bulundukları arazide kalma karşılığında politik egemenliklerinden vazgeçerler ve kazanan köyün kontrolü altına girerler.


Sınırlama teorisi coğrafi olarak sınırlanmamış bölgelerde devletin ortaya çıkmasını imkansız olarak görmez. Fakat, bu tür bölgelerde devletin ortaya çıkışı çok daha fazla zaman alacaktır. Çevresel sınırlama devletin ortaya çıkışını başlatan değil, hızlandıran bir koşuldur.


Sınırlanmış bölgenin büyüklüğü de politik evrimde belirleyicidir. Eğer sınırlanmış bölge çok küçükse, politik birleşmenin sonucu küçük bir şeflikten fazlası olmayabilir. Devletin ortaya çıkışı sınırlanmış bölgenin asgari bir büyüklüğü geçmiş olmasını gerektirir. Dolayısıyla, devletin ortaya çıkışı için optimal çevresel koşulları şu şekilde sıralayabiliriz: 1-insanların kaçmasını engelleyecek, böylece nüfus baskısını sürdürecek kadar sıkı bir şekilde sınırlanmış 2-kolay ve hızlı bir politik birleşmeye izin verecek kadar küçük fakat 3-politik olarak birleştiğinde, bir devleti oluşturmaya yetecek kadar büyük.


Savaş, otonom köylerden şefliklerin oluşumuna nasıl yol açar? Bu politik dönüşümde kritik olan bir ittifakın başı olarak hareket eden geçici savaş liderlerinin eylemleridir. Bu tür savaş şefleri önderlik ettiği ittifak halindeki köylerin savaşçıları üzerinde sınırsız bir güce sahiptir. Gücü çok büyük olsa da genellikle sadece savaş zamanı boyunca sürer. Savaş bittiğinde, bütün gücünden feragat eder. Fakat, savaşlar gittikçe daha sık ve daha yoğun yapılmaya başlandıkça, savaş lideri, yalnızca güçlerini daha sık uygulamak için değil, onları arttırmak için de daha fazla fırsata sahip olur. Defalarca liderliği altında hizmet eden güçlü bir savaşçı grubu kişisel olarak savaş liderine sadık hale gelirler. Sadık savaşçılarının desteğiyle savaş lideri, nihayet kendini savaşta önderlik ettiği köylerin politik ve askeri olarak kalıcı şefi kabul ettirir. Herhangi bir direnişle karşılaşırsa da kendisine bağlılıklarını sunmuş olan askerleri kullanabilir.


Otonom köylerden şefliklerin ve nihayet devletlerin ortaya çıkış sürecinde, bu daha büyük politik birimler yapısal olarak da değişime uğrar. Devletin sınırlarının genişlemesiyle egemenliği altına yönetilmesi gereken çok sayıda insan girer. Savaşta kendini gösteren kişiler genellikle bu yönetim işini yürütmek için atanırlar. Vergi toplamak ve düzen sağlamanın yanında, bu yeni ortaya çıkan yönetici sınıf sulama sistemleri kurmak, yollar, kaleler ve tapınaklar inşa etmek için insanları harekete geçirir.


Çevresel sınırlama ya hep ya hiç meselesi değildir. Çevresel sınırlamanın dereceleri vardır. Örneğin Mısır’da, Nil çevresinde çevresel sınırlama, Mezopotamya’da olduğundan daha güçlüdür. Bu farklılık iki bölgenin politik gelişimlerini de etkiler. Şeflikler, Mezopotamya’da daha önce ortaya çıkmış olsa da Mısır politik birleşmesini çok daha önce tamamlamış ve ortaya çıkan krallık çok daha stabil olmuştur.

 

Kaynak Yoğunlaşması


Kaynak yoğunlaşması, asıl teorinin yardımcı hipotezlerinden biridir. Kaynak yoğunlaşması, çevresel sınırlamanın olmadığı ancak zengin toprakların bahşedildiği bölgelerde devletin ortaya çıkışını açıklar. Bu tür bölgelerde insanlar en iyi kalite topraklar için birbiriyle savaşa girebilirler. Aslında, kaynak yoğunlaşması ve çevresel sınırlama çoğu zaman bir arada bulunur fakat kaynak yoğunlaşması tek başına da devletin oluşumu için gerekli koşulları yaratabilir. Bunun bir örneği zengin balık kaynakları sunan Nijer nehri yakınlarında kurulmuş Gana Krallığı’dır.


Kaynak yoğunlaşması, insanları belli bir alana çeker ve nüfusun artışı için gerekli koşulları sunar. Hem çevresel sınırlama hem de kaynak yoğunlaşması, teorinin en önemli bileşenlerinden biri olan nüfus baskısını yaratır ve nihayetinde köyler arasında savaşlara yol açar. Bundan sonra, devletin ortaya çıkışı, çevresel sınırlamayla benzer süreçleri takip eder. Kaynak yoğunlaşması genellikle devletin oluşumuna yol açmakla birlikte, bunu daha yavaş yapar. Yalnızca kaynak yoğunlaşmasıyla, her zaman insanların kaçarak artan nüfus baskısını hafifletme olasılığı vardır.

 

Sosyal Sınırlama

 

Teorinin, başka bir yardımcı hipotezi de sosyal sınırlamadır. Sosyal sınırlama konsepti “belli bir bölgedeki yüksek nüfus yoğunluğunun, bölgenin merkezine yakın yaşayan insanlar üzerinde çevresel sınırlama tarafından üretilen etkilere benzer etkiler üreteceğini” iddia eder. Merkezdeki köyler, birbirine çevredeki köylerden daha yakındır. Dolayısıyla, merkezdeki köyler birbiriyle savaşmaya daha eğilimlidir ve savaşlar merkezde daha sık ve yoğundur. Dahası, merkezdeki köyler saldırılardan kaçarak kurtulması daha zordur çünkü hareket kabiliyetli sınırlanmıştır. Komşu araziler zaten diğer köylerin mülkiyetinde olduğu için savaşı kaybeden köylerin kaçabileceği bir yer yoktur. Bundan sonra devletin ortaya çıkış süreci, çevresel sınırlama durumundakiyle temelde aynıdır.


Sınırlama teorisi özetle nüfus baskısındaki artış nedeniyle giderek daha sık ve daha yoğun hale gelen savaşların daha büyük politik birimlerin yani otonom köylerden, şefliklerin ve nihayetinde devletin oluşumuna yol açtığını iddia eder. Çevresel sınırlama, kaynak yoğunlaşması ve sosyal sınırlama artan nüfus baskısının hafifletilmesinin önüne geçerek devlet oluşum sürecini hızlandırır.


Yazar: Hasan K. K.

 

Referanslar:


1-Carneiro, R. L 1970. A Theory of the Origin of the State. Science 169: 733–738.


2-Carneiro R. L. 2012. The circumscription theory: a clarification, amplification, and reformulation Social Evolution and History 11(2): 5-30.


3-Carneiro R. L. 1988. The circumspection theory: Challenge and response. American Behavioral Scientist 31:497-511

 

88 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page