top of page

Merkez Bankaları Nasıl Gelir Eşitsizliğine Yol Açıyor?

Not: Okumak üzere olduğunuz yazı 1 Şubat 2014 tarihinde mises.org’da yayınlanan "How Central Banks Cause Income Inequality” başlıklı makaleden çevrilmiştir.


Zengin ile fakir arasındaki uçurum büyümeye devam ediyor. En zengin %1'lik kesim 1975'de toplam mal varlığının %8'ine sahipken şu an bu oran %20'den fazlasına tekabül ediyor. Bu, 1950 ve 60'lardaki tüm gelirlerdeki tüm gelirlerdeki payların %10'undan biraz fazlası olmasına karşın büyük bir değişim. Emmanuel Saez'in yaptığı çalışma, en zengin %1'lik kesimin 2009 ile 2012 yıllarında reel gelirinin %31,4 arttığını saptadı. En zengin %10'luk kesim ise tüm gelirlerin %50,5'ine sahip, verilerin kayıt edilmeye başlandığı 1917'den beri kaydedilmiş en büyük rakam.


Gelir eşitsizliğine dair literatürün çoğu üniversitelerin sosyoloji profesörlerinin kaleminden çıkmadır. Neden olarak ilerleyen teknolojiyi, sendikaların tesirinin azalmasını, asgari ücretin alım gücünün düşüşü ve, herkesin favori günah keçisi olan, Çin'in büyümesi.


Bunlar belki de gerçekten etkin rol almıştır, ancak eşitsizliğin gerçek nedeni olan asli iki etmen vardır. Biri arzu edilebilir konumda, diğeri ise istenilmez ve adaletsiz konumdadır.


Bir kapitalist ekonomide fiyatlar ve kâr, kaynakların en fazla ihtiyacı olanlara aktarımı ve toplumun subjektif kullanım değerlerinin determine ettiği arzuların karşılanmasının anahtarıdır. Apple, iPad üretme kararını verdiğinde bir çok yorumcu başarısızlık bekliyordu. Başarısı kâr getirirken diğer üreticilere toplumun daha fazla istediğinin sinyalini gönderiyordu. Kâr, alınan riskin ödülüydü. Kâr güdüsü, bize bolca yeni ürünü ve yaşam standardı sağlayan yegane olgudur. Ancak, kârlar ve gelir eşitsizliği el ele gitmektedir. Diğeri olmadan diğerine sahip olamıyoruz, ve birini elemeye çalıştığımızda diğeri ya çok azalıyor ya da ortadan kalkıyor. Gelir eşitsizliği kapitalizmin doğasındadır, koparılmamalıdır.


Bayan Thatcher bu kopmazlığı kavramıştı. Bir seferinde büyük gelir eşitsizliklerine sahip olmanın ve herkesin daha üst basamaklarda olmasının, küçük gelir farklarına sahip olmak ve herkesin daha alt basamaklarda olmasından iyi olduğunu söylemiştir.


Ancak orta sınıf yoksulluğa doğru gidiyor: bu basamak tırmanmak değil. 1979'dan 2007'ye kadar olan zaman aralığında ortadaki %60'lık kesimin geliri %40 artarken enflasyon %186'ydı. Saez, %99'luk kesimin 2009 ile 2012 arasında reel gelirlerinin yalnızca binde dört arttığını gördü. Bu, 2007 ile 2009 arasında-Büyük Resesyonda- yaşadıkları %11,6'lık kaybı kapatmanın yakınında değil. Enflasyona göre bakılırsa, alt gelirli işçiler 50 yıl öncesine nazaran daha az gelire sahip.


Bu bizi ikinci, istenmeyen ve adil olmayan gelir eşitsizliği kaynağına getiriyor; Merkez bankalarının karşılıksız para yaratması veya yasal kalpazanlık. Gelir eşitsizlikleri, büyüyen uçurumun varlığının itibari para birimlerinin benimsenmesiyle olan bağı pek de şaşırtıcı değildir. Merkez bankasının yarattığı her birim para, larafı ilk eline alana sonradan alanlara nazaran daha fazla katkı sağlar -hükümetin veya bankaların yarattıkları- ve maaşlılara, fakirlere ve diğer geç edinen kesimlere zarar verir. İtibari para sisteminin 1971'deki yaratılımından bu yana, dolar değerinin %82'sini kaybetti ve eş zamanlı olarak bankalar sektörünün GDP'deki payı %4'den %10'un üstüne çıkartmıştır.


Merkez bankaları gerçekten bir şeyler yaratmaz, ne kaynak ne de hizmet. Para basması, fiyatların artması ile sonuçlanır. Klâsik miktar teorisi, parayı, ürünler de dahil olmak üzere parayla alınan her şeyin fiyatı ile apaçık bağlantılı olarak tanımladı.


Ayrıca, riskten korunma çabası çoğu zaman anlamsız olduğundan, 1971'den öncesinde döviz kurları veya faiz oranlarına dair antlaşmalar ve diğer benzer ürünler de gereksizdir. Merkez Bankası ilave risk, değişkenlik ve malların fiyatındaki adaletsizlik değişimden sorumludur. Merkez bankası para yarattığında, tüccarlar, hedge fonları ve bankalar -başta olmak üzere- mal fiyatlarındaki artan değişkenlik ve yükselme eğiliminden yararlanırlar. Bankacılık sektörü karlarını ve mal ve hizmetler üzerindeki iddialarını kaydadeğer ölçüde yükseltebilmiştir. Bununla birlikte, asli olarak değere sahip bir şey yaratmayan bir kurum tarafından tavır alınan ek talep diğer unsurlar tarafında daha az talep demektir. Bu nedenle kalpazanlık yasadışıdır. Merkez Bankası, "Ters Robin Hood" rolüyle birlikte, orta ve alt sınıfın yoksulluğa gitmesi ve zenginlere giden pasta diliminin büyümesinde önemli roldedir.


Janet Yellen, kısa süre önce "Enflasyonun uzun vadeli hedefimiz olan yüzde 2'ye geri döneceğinden yana umutluyum” sözlerini kullandı; böylece hırsızlık ve servetin kurumsallaşmış hâlde yeniden tahsis edildiği bir ikincil gelir dağılımı politikasına bağlılığını gösterdi. Avrupa Merkez Bankası ise daha matah değil. LTRO stratejisi, bankalara devlet tahvillerini satın almaları için riskli teminatlarla daha uzun vadeli krediler vermekti; bu kredileri hemen geri çevirdiler ve daha fazla devlet tahvili karşılığında daha ucuz krediler için merkez bankasına yatırdılar. Bunun likidite ve banka kârlarını artırmakla hiçbir ilgisi yoktur. Ancak, merkez bankasının oluşturduğu her euro, euro kullanan herkes için bir vergidir. Nakit bakiyeler üzerinden alınan bir vergidir. Zengin Avrupalı bankacılara vermek için işçiden almaktır. Bu açıkça bankacılık sektörünün aracı olarak hareket etmesi ve güzel, kârlı bir pay almasıyla borcun gizli kapaklı ve dürüst olmayan yollarla paraya çevrilmesidir. Aynı mantık, ABD bankalarına rezervlere faiz ödenmesiyle oluşturulan yeniden tahsis için de geçerlidir.


Gelir eşitsizliklerinden çekinen Obama ve Demokrat Parti, zenginlere daha yüksek vergi ve asgari ücret artırımı önerdiler. Gelir eşitsizliğinin nedenlerine değil sonuçlarına odaklanıyorlar. Çabaları başarıya erişirse, kurunun yanında yaşı da yakmış olacaklar. Eğer gelir eşitsizliğini gerçekten kısıtlamak istiyorsak, temel sebebe odaklanmalıyız: Merkez bankaları.


1923'de Almanya savaş öncesi para birimine ve altın standartına dönmüştü, elinde hiç altın olmamasına rağmen. Ve hiç basmayacaklarına söz verdiler, aynısını yapmalıyız.










77 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page